Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin, Türkiye`de mali bir kriz olmadığını belirterek, "IMF başkanı bile Türkiye ekonomisinin temellerinin güçlü olduğunu söyledi. Ekonomide bir dolar krizi var, ama şu anda bir makro ekonomik kriz olduğunu söyleyemeyiz. Kriz sert üretim düşüşü anlamına gelmektedir, oysa Türkiye ekonomisinde Mart sonuna kadar üretim artışı yüksektir. Bir başka kriz mali krizdir, o da bankaların batması veya borsanın çökmesiyle olur. Türkiye’de böyle bir durum yoktur. Ayrıca, Türkiye’nin borcu diğer ülkelere göre çok yüksek değildir" dedi.
Nisan ayında gerçekleşen yönetim kurulu seçimlerinin ardından tekrar başkanlığa seçilen ATSO Başkanı Davut Çetin, Mayıs Olağan Meclis Toplantısı’nda konuştu. Çetin’in gündemi, son dönemlerde artan döviz kurları, tarım ve turizm oldu. Turizmde olumlu sinyallerin olduğunu söyleyen Çetin, tarımda durumun aynı olmadığını belirtirken, dövizde de doların son iki haftadaki artış karşısında Türk Lirası’nın kaybettiği değere dikkat çekti.
“Başımız döndü”
Doların ve Euro’nun çıkışı karşısında Türk Lirası’nın serbest bir düşüş içerisinde olduğunu ifade eden Çetin, “Son iki haftada doların çıkışından başımız döndü. Liranın değer kaybı bir yılda yüzde 32`ye, bir ayda yüzde 16`ya, hatta bir günde yüzde 2-3`e kadar çıktı. Türk lirası dünyanın en çok değer kaybeden paralarından birisi oldu. Bu noktada Merkez Bankasının düne kadar görevini layıkıyla yaptığını söylemek mümkün değildir. Son 2-3 yıldan beri faiz politikasını netleştirmesi gerektiği sürekli olarak dile getirilmiştir. Piyasa aylardan beri merkez bankasını test ediyor. Merkez sessiz kaldığı için döviz serbest tırmanışa geçti. Geçen Çarşamba günü faiz 3 puan artırıldı, fakat yüzde 8’lik politika faizi sabit bırakıldı” dedi.
“Baştan uygulansa, Dolar 4 lira bile olmazdı”
Gidilen sadeleşme ve politika faizinin değişimini doğru bulduğunu kaydeden Çetin, “Merkez bankasının piyasayla inatlaşması çok büyük bir bedele neden olmuştur. Bu politika en başta uygulansaydı Dolar 4 lira bile olmazdı, faizler de bu kadar artmazdı. Gecikme sorunu büyüttü ve şimdi hem faiz yüksek hem de dolar yüksek. Böyle bir döviz artışı birçok sektörü olumsuz etkiledi. Reel sektörün 220 milyar dolar net döviz borcu var. Dolarda 10 kuruş artış, döviz borcu olan firmalara 11 milyar lira yük getirmektedir. Birçok büyük firma bu nedenle ödeme zorluğuna düşmektedir. Dolar arttığında doğal gazın maliyeti artıyor, o da elektrik fiyatını artırıyor, böylece bütün sanayinin üzerine yük biniyor. Dolar artınca yedek parçanın, yemin, gübrenin fiyatı artıyor. Belirsizlik yüzünden fiyat verilemiyor, ödemeler durmaya başlıyor. Tüketici güveni düşüyor ve ekonomi yavaşlıyor. Otomobil satışı Nisan ayında düşüşe geçti, beyaz eşya geçen yıl teşvikle büyümüştü, şu anda yüzde 20 civarı düşüş var.
Şimdi piyasa bir parça sakinleşmiştir, fakat ekonomide güven kaybı ve panik ortaya çıkınca normal faiz artışı da yetmiyor. Artık yerli ve yabancı sermayeye güven vermek için ilave önlemler de alınmalıdır” diye konuştu.
"Türkiye’de mali kriz yok"
IMF başkanının Türkiye ekonomisiyle ilgili sözlerini hatırlatan Çetin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“IMF başkanı bile Türkiye ekonomisinin temellerinin güçlü olduğunu söyledi. Ekonomide bir dolar krizi var, ama şu anda bir makro ekonomik kriz olduğunu söyleyemeyiz. Kriz sert üretim düşüşü anlamına gelmektedir, oysa Türkiye ekonomisinde Mart sonuna kadar üretim artışı yüksektir. Bir başka kriz mali krizdir, o da bankaların batması veya borsanın çökmesiyle olur. Türkiye’de böyle bir durum yoktur. Ayrıca, Türkiye’nin borcu diğer ülkelere göre çok yüksek değildir. Türkiye’de hanelerin borcunun milli gelire oranı yüzde 17’dir. Şirketlerimizin bütün kredi borçlarının milli gelire oranı yüzde 68-70 bandındadır. Devletin borcu yüzde 28 ile dünya ortalamalarının altındadır.”
“Cari açık 16 milyar, döviz girişi 7,5 milyar dolar”
Bu yıl bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 2 ile geçeceğini ön gören Çetin, “Yine de bütçe açığı kriz oluşturacak düzeyde değildir. Banka sistemimiz şu ana kadar sağlam kalmıştır. Sorunlu kredilerin oranı veya tahsili gecikmiş kredilerin oranı yüzde 2.9’dur. Son dönemde şirketler kredileri yeniden yapılandırıyor ve bu durum bankaları bir parça zayıflatıyor. Buna rağmen bankalarda henüz sorun büyümemiştir.
Cari açık milli gelirimizin yüzde 5.5’u oranına çıkmıştır, fakat bu oran da yeni bir gelişme değildir. 2012, 2013, 2014’te de cari açığımız yüksekti. Sorun, son dönemde yabancı sermaye girişinin olmamasıdır. Bu yıl ilk üç ay cari açık 16 milyar, döviz girişi ise 7.5 milyar dolardır. Mevcut durumda kısa vadede tek çare yabancı sermaye girişini teşvik etmektir ve Türkiye’de dövizi olanın döviz satmasıdır. Bunun için de güven sağlanması gerekir. Kamuda ciddi bir tasarruf programı başlamalıdır. Piyasada döviz mevduatıyla ilgili söylentilere net bir cevap verilmelidir. Yabancı sermayeye güven verecek hukuki adımlar atılmalıdır. Bu adımlar atıldığında Türkiye imajı güçlenecek ve ekonomi de rahatlayacaktır” ifadelerini kaydetti.
“Siyasi partilere sorumluluk düşmektedir”
Ekonomide olağanüstü çözümlerin olmayacağını kaydeden Çetin, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu ortamda her kesime, bütün siyasi partilere sorumluluk düşmektedir. Seçim programlarında emekliye ikramiye, memura zam, asgari ücret artışı gibi çok sayıda vaat yapılmaktadır. Mevduat faizi yüzde 15-16’ya kadar çıkmışken kamu bankaları konut kredisi faizini zarar pahasına düşürmüşlerdir. Oysa şunu bilmeliyiz, almadan vermek Allah’a mahsustur, devlet almadan veremez. Ekonomide mucize çözüm yoktur. Gerçek çözüm daha çok çalışmak, tasarruf etmek, eğitim sistemimizi değiştirmek, yenilik yapmak, teknolojiye dayalı yüksek katma değerli üretim yapmak, markalaşmaktır. Türkiye’nin dünyada nüfus ve gelir payı yüzde 1’dir, ama lüks tüketimdeki payı yüzde 4’ün üzerindedir. Dünya nüfusunda ve gelirinde sıramız 17., ihracatta sıramız 30’dur. Dolayısıyla seçim döneminde bütün partilerden istememiz gereken şey yapısal reform programıdır.”
“Allah yardımcıları olsun”
Seçim döneminde yapısal reformlar konuşulup uzlaşma ortamına gidilmesi gerektiğini vurgulayan Çetin, dövizdeki artışın kendilerini farklı yönlerde etkilediğine dikkat çekti. Çetin, “Bu seçim sürecinde sevindirici bir gelişme, ekonominin daha fazla konuşulmasıdır. Keşke yapısal reformlar da yeterince konuşulsa ve hatta bir uzlaşma ortamı gelişse. Ülke olarak bunu başarabilirsek, her alanda büyük bir ilerleme gerçekleştirebiliriz. Dövizdeki artış bizleri de farklı yönlerde etkilemektedir. Döviz kredisi, borcu olanın, ithal girdiyle çalışanın, kira sözleşmesini dövizle yapanın Allah yardımcısı olsun. Döviz cinsinden kira sözleşmeleri olan üyelerimiz var, mülk sahiplerinin bu hususta makul olması gerekir. Bununla birlikte kur artışının turizme bir nebze katkı yapmasını temenni ediyorum” dedi.
Antalya turizm kredisinde İstanbul’a yaklaştı
Antalya ekonomisinin verilerini de değerlendiren Çetin, kullanılan turizm kredi tutarlarının bilgilerinin paylaştı. Antalya’nın turizm kredisinde İstanbul’a yaklaştığını kaydeden Çetin, “BDDK sektörlerin kredi durumu verilerini güncelledi. Antalya`da sektörel kredilerde turizm 23 milyar krediyle esas payı almaktadır. İstanbul`a yakın düzeyde turizm kredimiz var. Diğer iller zaten yanımıza bile yaklaşamıyor. Turizm sektöründe sorunlu kredi oranımız yüzde 1 düzeyindedir; net bir düzelme olduğunu görüyoruz. Bizde yüzde 1 olan bu oran İstanbul`da yüzde 4, İzmir`de yüzde 9’dur. Diğer sektörlerimizde sorunlu kredi oranı gıda ve içecek imalatında yüzde 4.8, inşaatta yüzde 4.2, toptan ticarette yüzde 5.5, tarımda yüzde 2.6’dır. Enerjide ve madencilikte düşüktür” diye konuştu.
“Yabancı turiste yer kalmayabilir”
Çetin, turizmde de Antalya’nın sezona yüzde 46 artışla giriş yaptığını, bu şekilde devam edilmesi halinde ise 13 milyonla rekor kırılacağını belirterek, “Avrupa pazarında hızlı bir dönüş görüyoruz. Almanya pazarında İspanya ve İtalya sert düşüşte; Mısır, Tunus ve Türkiye yükselişte. Bazı operatörler Almanya rezervasyonlarında yüzde 80 artış kaydettiler. Fiyatlar Euro bazında geçen yılın yüzde 10-15 üzerinde. Yüksek sezonda yabancı turiste bile yer kalmayabilir” şeklinde konuştu.
“Tarım sektöründe sorunlar bitmiyor”
Tarım sektörünün sorunlarına da değinen Çetin, şöyle devam etti:
“Turizm daha iyi, fakat tarım sektöründe sorunlar bitmiyor. Geçen hafta Antalya halindeki fiyatları göstereyim, siz yorum yapın. Bu yıl havaların sıcak olması ürün bolluğu oluştu ve fiyatlar düştü. Toptancı halde ortalama ürün değeri geçen yıl Nisan ayında 248 kuruştu, bu yıl Nisan’da 184 kuruşa düştü. Ayrıca Nisan sonuna kadar sebze ihracatında düşüş yaşadık. İlk dört ayda domates ihracatımız geçen yıla göre yüzde 8 düştü. Mayıs ayında Rusya pazarı açıldı ve sebze ihracatımız artmaya başladı. Mayıs ayında meyve ve sebze ihracatı artışında rekor kırıldı.
Rusya daha önce az sayıda şirkete ihracat izni vermişti, sonra izinleri artırdılar. 29 şirket 1 Mayıs’tan itibaren ihracata başladı ve firma sayısı 43 oldu. Fakat geçen hafta bir açıklama yaptılar, kurallar ihlal edildiği için ihracatı azaltabileceklerini söylediler. Son dönemde domates güvesi yeniden ciddi bir sorun oldu. Yıllardır domates güvesi sorununu tam olarak çözemedik. 8 yıl önce yaşadık, o dönem bu konuda çok yazılıp çizildi. Maalesef şimdi daha ciddi bir sorun yaşıyoruz. Diğer taraftan sebze ve meyvede Rusya`nın ve Avrupa Birliği`nin uyguladığı kalıntı oranları ihracatı engelliyor. Bu konuda daha dikkatli olmamız gerekiyor.”
Mayısta konut fiyatları arttı
Son olarak inşaat ve konut sektöründe Antalya’nın diğer illere göre daha iyi bir performans sergilediğine dikkat çeken Çetin, “Konut satışlarında Antalya Türkiye ortalamasından ve büyük illerden daha iyi durumdadır. Bütün büyük iller eksideyken Antalya az da olsa satış artışı gerçekleştirmiştir. Bir başka gösterge konut fiyatlarıdır. İstanbul ve Ankara`ya göre Antalya`da fiyat artışı daha yüksektir. Mayıs ayında İstanbul’da yıllık fiyat artışı yüzde 3.7, Antalya’da yüzde 13.6’dır.