Kızıltan, ekonomiye yönelik yaptığı açıklamada, Türkiye`nin son 30 yılda gerek üretim, gerek teknik alt yapı gerekse eğitim anlamında büyük mesafeler katettiğini belirterek, bu sayede dünyanın en büyük 17., Avrupa’nın ise en büyük 6.`cı ekonomisi haline geldiğini söyledi.
"Potansiyelimize göre üretmiyoruz"
Ancak 80 milyonluk Türkiye için, özellikle yarısı 30 yaş altında genç ve dinamik bir Türkiye için tam anlamıyla üretim ekonomisine geçildiğinin söylenemeyeceğini vurgulayan Kızıltan, "Tarımdaki potansiyelimizle üretim gerçeklerimiz uyuşmuyor. Potansiyelimize göre üretmiyoruz. Geçmişte lider olduğumuz tarım ürünlerinde bugün net ithalatçı konumundayız. Öte yandan sanayide ise daha çok montaj ağırlıklıyız. Yani, üretim desek de aslında bunun da kolaycılığına kaçıyoruz. Dünyadaki birçok ülkeye göre Türkiye’nin geldiği nokta belki bir mucize sayılabilir ama biz 80 milyonluk bir ülke olarak, geçmişinde büyük devletlerin bakiyesi bir devlet olarak, var olan mevcudu kabullenemeyiz. Daha refah, daha zengin, daha kalkınmış bir ülke olmak için var olanla yetinmemeliyiz. Bunun da tek bir yolu var, o da katma değer oluşturmaktır. Katma değer oluşturmanın da tek bir yolu var, üretmektir" diye konuştu.
"ABD ve AB tekrar eski üretimlerine dönüyor"
Montajın da bir iş olduğunu ancak üretimin zorunluluk olduğunu kaydeden Kızıltan, "Evet, ekonomik sorunlarımız var, dünyanın da var. Elbette plansız büyümek veya açılmak bugünlerde yapılmaması gereken bir şey. Ancak `kriz` diyerek, `ekonomik
sıkıntılar` diyerek plansız ve mantıksız şekilde aşırı küçülmek veya bu korkularla üretimden uzaklaşmak da çare değil. Üretim, uzaklaşacağımız bir alan olamaz. Aksine her soruna rağmen üretime nasıl devam edeceğimizi konuşmalıyız, desteği buna göre vermeliyiz. Avrupa Birliği ülkeleri geçmişte bıraktıkları üretimlere tekrar dönmeye başladılar. Bu eğilimi iyi takip etmeliyiz. Avrupa ülkelerinde son zamanlarda meydana gelen sosyal patlamaların arkasındaki ekonomik sıkıntıları görmeliyiz. Avrupa ülkelerinin tekrar üretime dönme çabasının arkasındaki bu nedenleri iyi analiz etmeliyiz. Avrupa`da üretmek zorunda olduğunu anladı. Son zamanlarda Türkiye’den Avrupa ülkelerine olağanüstü bir teknik eleman göçü var. Bunun nedenlerini orta ve uzun vade de bize yansıyacak olumsuz sonuçlarını görmek zorundayız" ifadelerini kullandı.
"İhracat pazarlarında daha agresif olmak zorundayız"
2008 yılından bu yana dünyada küresel anlamda bir sorun yaşandığını ve bu sorunlara dayanabilen ülkelerin genelde üreten ülkeler olduğunu ifade eden Kızıltan, şöyle devam etti; "Asya’nın yükselen üretici ülkelerinin bu sorunlara daha kolay karşı koyduğunu gördük. Bundan dolayı son 5-6 yıldır gerek ABD’nin gerekse AB ülkelerinin yeni bir sanayi, yeni bir üretim stratejisi planladıklarını açıkça görüyoruz. Hatta eğitim ve alt yapılarını bile buna göre revize ediyorlar. Bu noktada gecikmemeliyiz. Böyle dönemler aslında bir adım öne çıkma fırsatının da oluştuğu günlerdir. Birçok ülke bir ataletin ve durağanlığın içinde ne yapacağına karar vermeye çalışırken, Türkiye olarak üretimle öne çıkabilir ve 2008 küresel finans krizinin ve son zamanlarda yaşanan ekonomik sorunların telafisini yapabiliriz. Daha çok üretim, daha çok ar-ge, daha çok yenilikçilik ve daha agresif bir ihracat politikası bu dönemde hem eksiklerimizi telafi edecektir hem de arzu ettiğimiz o katma değeri oluşturacaktır. Üretim demek kaliteli ve istikrarlı istihdam demektir, istikrarlı ekonomi demektir. Bunu bir de ihracatla taçlandırırsanız, refah demektir, milli gelirin artması, cari açığın kapanması demektir."
"Üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir"
Ekonomik çeşitliliği bol olan Türkiye`nin her alanda var olmaya devam etmek zorunda olduğunu dile getiren Kızıltan, "Çünkü ülkemizin ekonomik çeşitliliğini oluşturan alanlar biri diğerine feda edilebilecek alanlar değil. Türkiye için tarım-gıda ne kadar önemliyse turizm o kadar önemlidir, sanayi ne kadar önemli ise lojistik o kadar önemlidir. Ancak 80 milyonluk bir Türkiye için tüm bunların payandası ve odak noktası üretimdir. Diğer sektörler bölgesel sorunlara, en ufak spekülasyon ve olumsuz gelişmelere karşı kırılgandır ve sürekliliği kesintiye uğrayabilir. İşte geçmişte bir Rus savaş uçağı sorunu bir günde turizm gelirlerimizi ne noktalara getirmişti hatırlayalım. Bölgemizdeki sorunlar limanlarımıza gelen gemilere kadar yansıdı. Ama üretim istikrardır ve sürekliliği olan bir alandır. Türkiye 21’inci yüzyıl hedeflerine sadece üretimle ulaşabilir. Yeter ki, bunu ülke gündeminden düşürmeyelim. Üreten Türkiye güçlü Türkiye’dir" dedi.(İHA)