Allah inancının gönüllerde kök salabilmesi ve hayatın her alanına yansıyabilmesi, onun gereğince yaşanmasına bağlıdır. Çünkü Allah’a iman; sadece zâtında, isimlerinde, sıfatlarında ve fiillerinde Allah’ı bir ve tek kabul etmekten, buna gönülden inanmaktan ve inancını açıkça dile getirmekten ibaret değildir. Bu sadece Allah’ın ulûhiyetine imandır. İmanın, hayatı şekillendirmesi ve olgunluğa erişmesi, ibadetin/kulluğun da sadece Allah için yapılmasıyla ve inancın davranış olarak hayata yansımasıyla mümkündür.
Allah’a iman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve gereğince amel etmek şeklindeki üç ana unsur bir araya gelince kemale erer. Bu bağlamda Allah’a iman, soyut bir inanç, kuru bir söz ve hayata yansımayan bir duygu değildir. Allah’a iman, kişinin hayatına anlam katan, yaşam tarzını belirleyen, fikir ve kararlarına yön veren en güçlü olgudur. Allah inancı, sadece kişi ile Allah arasında var olan gizli bir bağdan ibaret değildir. O, insanın Yüce Yaratıcıyla olan bağında belirleyici olmakla beraber kendisiyle, ailesiyle, toplumla ve bütün varlık âlemiyle münasebetlerini de düzenleyen bir olgudur. Allah’a iman, kişinin dünyada yaratılış gayesine uygun bir yaşantı sürmesini sağladığı gibi, onu âhirette de Allahın rahmetine ulaştırır. Bundan dolayı Allah Resulü, “Kim, Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna iman ederse o kişi için cennetin sekiz kapısı açılır, onların hangisinden dilerse ondan girer.” buyurmuştur.
İmanımızı diri tutan, salih ameldir; kemale erdiren ise güzel ahlaktır. Rabbimiz, iman edip rızasına uygun şekilde iyi, doğru ve güzel işler yapanları şöyle müjdelemektedir: “Erkek ya da kadın, kim mümin olarak salih amel işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükafatlarını yapmakta olduklarının en güzeliyle vereceğiz.”Nahl-97.
Sevgili Peygamberimiz de “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları ahlakı en güzel olanlarıdır.” buyurarak iman ile ahlak arasındaki bağın vazgeçilemez olduğuna işaret etmiştir.
İman ve salih amel bizi ahirette Rahmân’ın rahmetine ulaştıracak en kıymetli sermayemizdir.
İmanını salih amel ve güzel ahlakla hayatına yansıtan her mümin Cenâb-ı Hakkın müjdesinin muhatabıdır. Yeter ki kul, can-ı gönülden Rabbine yönelsin ve her durumda “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!” desin.
İman bir bütündür. İman esaslarından birini bile kabul etmemek inançsızlık anlamına gelir. İnançsızlık da kişiyi yaratılış gayesinden uzaklaştırarak anlamsız bir hayata sürükler. Yüce idealler uğruna fedakârlık yapma duygusunu zedeler. Eşi ve ortağı olmayan bir kudrete, o kudretin gönderdiği rehbere, vadettiği hakikate, sonsuz bir yaşamın varlığına inanmayan, huzuru ve mutluluğu yakalayamaz. Ahiret gününde ise Allah’ın rahmet ve inayetinden mahrum olur.
Öyle bir imana sahip olalım ki o iman, ruhumuzu yüceltsin, kulluğumuzu pekiştirsin, ahlakımızı güzelleştirsin, hevâ ve hevesimizin esiri olmaktan bizi korusun. Bu günümüzü olduğu kadar, geleceğimizi de inşa etsin.