Yeryüzünün neresinde ve hangi devirde yaşamış olurlarsa olsunlar; renkleri, ırkları ve dilleri ne olursa olsun, bütün mü’minler birbirlerinin kardeşidirler.
İslam, müminleri birlik, beraberlik, sevgi ve saygıyla huzur içinde yaşamaları için kardeş ilan etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği üzere, "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin" emri bu kardeşlik bağını pekiştirmektedir. Bu ayet, dargınlığa izin vermemeyi ve aralarını düzeltmeyi emretmektedir. Aynı zamanda Allah'ın rahmet ve merhametini müjdelemektedir. Bu prensip sayesinde iman edenler arasında güçlü bir kardeşlik hukuku tesis edilmiştir.
İslam’dan önceki cahiliye toplumlarına baktığımızda insanların sosyal, ekonomik ve cinsiyet farklılıklarından dolayı birbirlerine zulmettikleri görürüz. Nitekim Mekke’de soyluların köleler üzerinde, güçlülerin güçsüzler üzerinde, erkeklerin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki zalimane tavrı toplumda müthiş bir huzursuzluk meydana getirmişti. İslam’ın getirdiği iman, sevgi ve kardeşlik eksenine dayalı sosyal anlayış, toplumda gerçek eşitliği sağlamış, böylece beşeriyete, insanî haklara sahip olarak hür doğup hür yaşamanın hazzını yaşatmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.), ilk önce Mekke’de Müslümanlar arasında kardeşlik ortamı gerçekleştirmiş, daha sonra yurtlarını, yuvalarını, yakınlarını ve mallarını bırakarak Mekke’den hicret eden Muhacirler ile onlara gönüllerini açan, her türlü imkanlarını onlarla paylaşarak büyük bir fedakârlık örneği gösteren Medineli Ensar arasında tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir kardeşlik tesis etmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), Mescid-i Nebevî’nin inşaatını tamamladıktan sonra Muhacirler ile Ensar’dan doksan sahabi arasında ikişer ikişer kardeşlik kurdu. Kendisi de Hz. Ali’yi kardeş edindi. Ensar, Muhacir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler, mallarına, servetlerine ortak yaptılar. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’den hurma bahçelerini muhacir kardeşleri ile aralarında paylaştırmasını istediler. Efendimiz (s.a.s.), bunu kabul etmemiş; hurmalıkların mülkiyetinin kendilerine ait olmasını, Muhacirlerin de hurmaların bakımını yaparak çıkacak mahsulü paylaşmalarını söylemiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bu sevginin imanın bir tezahürü ve cennete girmenin sebebi olduğunu bildirmişlerdir: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” Görüldüğü gibi Cennete girmenin yolu imandan geçmekte, iman etmiş olmak için de birbirimizi sevmemiz ve kardeş olmamız gerekmektedir. Bir kişinin, sevdiğini sırf Allah için sevmesi büyük bir ahlakî meziyettir
.İslam dini, tesis ettiği kardeşlik hukukunu korumak için mü’minlere bir takım görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine iştirak etmek, davetine icabet etmek, aksırdığında “yerhamukellah” demek.”
Yüce dinimiz İslam, mü’minler arasında tesis ettiği kardeşliğin zayıflamaması ve zarar görmeden devamını sağlamak için de bir takım tedbirler almış, kurallar koymuştur. Bunlardan bazısı şunlardır; Alay Etmemek, Ayıplamamak, Lakap Takmamak, Sû-i Zanda Bulunmamak, Başkalarının Gizli Hallerini ve Kusurlarını Araştırmamak, Arkasından Çekiştirmemek.
Yüce Rabbimizin emirleri, Peygamber (s.a.s) Efendimizin tavsiyeleri doğrultusunda yaşamak, bizleri iki cihanda kurtuluşa erdirecektir. Bunun için de daima din kardeşlerimizin iyiliğini ve hayrını istemeliyiz. Aramızda sevgi, saygı, hoşgörü ve merhameti yaymaya; birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma temeline dayalı din kardeşliğimizi korumaya azamî gayret göstermeliyiz.