Bütün canlı varlıklarda olduğu gibi insanın da belirli bir ömrü ve takdir edilmiş bir eceli vardır. Bu Allah’ın ilahi bir kanundur.Ancak İslam’a göre ölüm; bir son ve yok olma değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Bu nedenle insana duyulan saygı, ölümle sona ermez. Onun manevi hatırasına duyulan saygı devam eder, dualarda ve sohbetlerde hayırla anılır, anılmalıdır. Peki Ölen Müslümanlara Karşı Görevlerimiz nelerdir?Şırnak İl Müftüsü Ahmet Dilek paylaştı.
" İslama göre ölüm; bir son ve yok olma değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Bu nedenle insana duyulan saygı, ölümle sona ermez. Onun manevi hatırasına duyulan saygı devam eder, etmelidir; dualarda ve sohbetlerde hayırla anılır, anılmalıdır. Ölen bir kimse hemen unutulamaz. Çünkü onun akraba, komşu, çevre ve diğer yakınlarının bağlılıkları ve hatıraları vardır. Diğer varlıklardan farklı olarak insanın ölümünden sonra dua ve istiğfara, hayır ve hasenata ihtiyacı vardır. Dünyada iken yaptığı güzel amellerin mükâfatını da âhirette görecektir (Al-i İmrân,182).
Ölüm.Teçhiz, Tekfin ve Defin İşlemleri
Ruhun bedeni terk etmesine ölüm denir. Cenaze için yapılması gereken hazırlıklara "teçhiz", kefenlenmesine "tekfin", kabre konulmasına da "defin" denir. Ölen bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, cenaze namazını kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek, müminler için farz-ı kifayedir. Bu nedenle ölüm olayı vuku bulunca, söz konusu işlemleri, en yakınları, komşu, dost ve arkadaşları tarafından süratle tamamlanmalıdır. Cenazenin taşınmasına yardımcı olmak ve kabristana kadar eşlik etmek de sünnettir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazenin ardından gitmek, davete icabet etmek ve aksırana dua etmek, yerhamükellâh / Allah merhamet etsin demektir.” Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: “Ölüyü mezara giderken üç şey takip eder. Bunlardan ikisi geri döner, biri kalır. Onu ailesi, dost ve yakınları, malı ve amelleri takip eder; ailesi ile dostları ve malı geri döner, ameliyle baş başa kalır.”
Vefat edenin cenaze işlemleri yerine getirilirken riayet edilecek önemli bir husus da; âhiret alemini düşünmek, ölümü hatırlamak, ondan yeterince ders ve ibret almaktır. Kur'ân’da da açıklandığı gibi insan nerede olursa olsun mutlaka bir gün ölümle yüz yüze gelecektir: “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” ( Nisa; 78)
İslam insana; hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da büyük değer vermiştir. Bu nedenle ölen kimse İnsanın dünyadaki fizikî varlığı, doğum ile ölüm çizgisi arasında belirli bir zaman dilimiyle sınırlıdır. Bu iki çizgi arasındaki süre, onun ömrünü ve sorumluluk alanını teşkil eder.nin kötülüklerini, ayıplarını, suçlarını araştırmak ve hakkında dedikodu yapmak, sağlığındaki davranışlarına bakarak kınamak ve hakkında kötü sözler söylemek doğru değildir. O, artık ameliyle baş başa kalmıştır. Kimse hatasız ve günahsız değildir. İnsan, öldükten sonra amelinin karşılığını görecektir. Bize düşen, ölenleri iyi ve güzel hasletleriyle anmaktır. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuşlardır: “Ölülerinizin iyiliklerini anın ve kötülüklerini zikretmekten vazgeçin.”
İnsan,sağlığında yaptığı ibadet, iyilik ve hayırların karşılığını öldükten sonra göreceği gibi, geride kalan yakınlarının yapacakları duanın, hayır ve hasenatın da yararını görecektir.
Ölenin yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gecesi gibi belli gün ve gecelerinde okunan hatim ve mevlit merasimleri hakkında Kur'ân ve sünnete dayalı bir bilgi ve tavsiye yoktur.
Kabrin yanında namaz kılmak, üzerine kubbe yapmak, mum yakmak ve bez bağlamak da geçmiş bazı din, örf, adet ve kültürlerin kalıntısı olan bid’atlardır.