Bu gün aslında yöremizde eskiden evlerde ve birçok alanda kullanılan zembil (kamıştan sepet) ile ilgili olarak hem hatırımda kalanlar, hem de duyduklarımdan derlediğim bilgilerle bir şeyler yazmak isterken gayri ihtiyari bir şekilde Zembilfıroş konusuna değinmek zorunda kaldım.
Küçüklüğümde zembilin yapımına bizzat şahit olmuşluğum vardır.Buğday kamışı en olgun zamanında iken biçilirdi.Biçilen kamıştan önce buğday başağı ayrılır daha sonra kamışın etrafında olan ince yapraklar ayıklanır ve elde kalan temiz saplar bağ haline getirilirdi.Onlarca buğday kamışı bağları suya batırılır üstüne ağır taşlar konulurdu.Birkaç gün sonra bu kamışlar yumuşak ve işlenir bir hale gelirdi ve kadınlar bunlarla sepetler örerlerdi.Bu sepetler kimi zaman içinde yemek yenen bir sini görevi görürken kimi zamanlarda da değişik tipleri içinde erzak saklanan, ya da erzakların üstünü örten bir kapak şeklinde kullanılırdı.Ne yazık ki yıllardır bu işi yapan kimseyi görmediğimi ve süs olarak bile kullanılan zembillere rastlayamadığımı dile getirmek isterim.
Zembilin yapımı ve kullanımına kısaca değindikten sonra Klasik Kürt Edebiyatının mihenk taşlarından olan Melayé Baté’ye ve onun ölümsüz eseri ZEMBİLFIROŞ’a değinmeden geçmek olmaz.
Zembilfıroş ta bir reddi aşk hikayesidir.Tıpkı Hz.Yusuf ile Züleyha hikayesi gibidir. Bu hikayede Mem-u Zin , Xecé ile Siyabend ,Leyla ile Meccnun gibi şarkılara, türkülere ,hikayelere ve filmlere konu olmuştur.
Olay Mervaniler zamanında muhtemelen Diyarbakır’a bağlı Silvan(Farkin) ilçesinde geçmiştir. Konunun kahramanı olan ve ismi asla bilinmeyen Zembilfroş ünlü bir kral veya ünlü bir beyin oğlu iken bir av partisi sırasında gördüğü mezarlıktan etkilenmiş ve ilahi aşk peşine düşmüştür.
Çok yakışıklı olan ve bir çok kızın hayalini kurduğu yakışıklı ,babayiğit Zembilfroş bir av partisi sırasında sahipsiz ve isimsiz bir mezar görür. Mezarın üstü açılmış ve iskelet kemikleri mezardan dışarı taşmıştır. Kendi vücudunun da bir gün böyle bir şekilde çürüyeceğini ve esas sevginin dünyaya ve dünya malına değil de bizleri yaratan Allah’a olması gerektiğini anlayan bu zat bütün malını ve varlığını geride bırakarak yanına eşini ve çocuklarını alarak memleketinden çıkar. Sadece üstlerindeki kıyafetleri ve yanlarında taşıyabildikleri çadırları ile diyar diyar gezer.En son durağı Diyarbakır’a bağlı Silvan ilçesi olmuştur.
Çadırlarını Silvan civarında bir yere kurarlar. Zembilfroş bu yörede yaptığı zembilleri satarak ailesini geçindirmektedir.Üzerindeki kıyafetler her ne kadar eski ve yırtık olsa bile güzelliği Silvan Beyinin karısına kadar ulaşır.Bey karısı ille de kendisi birlikte olmak ister. Allah sevgisi için her şeyinden vazgeçen bu zat bu teklifi defalarca ret eder. Ama bey karısı bu isteğinden asla vazgeçmez. En sonunda Zembilfroşun karısına kadar gider.Zembilfıroşun karısını türlü hediye ve vaatlerle ikna eder, kendisi zembilfıroşun karısının kıyafetlerini giyerek onların yatağına uzanır.Akşam saatlerinde yorgun argın çadırına dönen Zembilfıroş yatağına uzanır, yataktaki kadının ayağındaki halhal onun dikkatini çeker.Halhal o dönemde zengin ve varlıklı kadınların ayaklarına taktığı bir takıdır.Yataktaki kadının kendi karısı olmadığını anlar ve yataktan çıkar.Bir daha da görünmez.
Zembilfroşun kayboluşu ve ölümü ile ilgili iki tane görüş vardır.Bunlardan biri kendisini Silvan kalesinin burçlarından atarak intihar ettiği şeklindedir.Diğer görüş ise yatağındaki kadının kendi karısı olmadığını anladığında Allah’a canımı al diye yalvardığı ve oracıkta can verdiğidir .Hatta onun ölümünden sonra bey karısının da orada öldüğü şeklindedir.
Zembilfroş stranını dinlerken bir kez daha hayran kaldığımı söylemek isterim.Yüzlerce sayfa edecek kadar olan koca bir hayat hikayesi üç beş satırdan oluşan bir türküye sığdırılmış. Bir kez daha dinlemenizi tavsiye ederim.