Diyarbakır Özel Bower Hospital’da görev yapan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Gül Apaydın, meme kanseri ile ilgili farkındalığın oluşturulması ve özellikle kadınların bilinçlendirilmesi ile ilgili açıklamalarda bulundu. Apaydın, meme kanseri riskini arttıran en önemli faktörlerden birinin yaş olduğunu belirterek, 50 yaşını geçmiş kadınlarda meme kanseri görülme oranının, 50 yaşın altındakilere göre 4 kat fazla olduğunu ifade etti.
Bir memede kanser saptanan hastaların diğer memelerinde kanser gelişme ihtimalinin normal insanlara göre daha yüksek olduğunu dile getiren Apaydın, “Ayrıca yumurtalıkta, kalın bağırsakta veya rahimde kanser öyküsü olan hastalarda da risk bir miktar yüksektir. Ailede meme kanserine yakalanmış kişiler bulunuyor olması diğer aile bireyleri için riski arttıran bir faktördür. Erken adet görmüş, geç menopoza girmiş olmak, reprodüktif dönem dediğimiz, kadınlık hormonlarına maruz kalınan dönem ne kadar uzunsa meme kanserine yakalanma riski o kadar fazladır. Östrojen içeren hormon ilaçlarının uzun süreli kullanımı ile meme kanseri gelişimi arasında ilişki olduğu bilinmektedir. Doğum kontrol haplarının özellikle 10 yıl ve üzeri kullanımında bu risk artar. Bu sebeple bu ilaçların kullanımı mutlaka doktor kontrolünde olmalıdır. Bunlar dışında, fazla alkol tüketimi, sigara, obezite ve genç yaşta göğüs bölgesine ışın tedavisi almış olmak da bilinen risk faktörleri arasındadır” dedi.
Kadınlara elle muayene önerisi
Apaydın, adet başlangıcından itibaren 7-10’uncu günler arasında, üst bedenin tam görünür olacak şekilde ayna karşısında tüm kadınlara kendilerini elle muayene etmelerini önerdiklerini ifade ederek, “Bu muayenede nelere dikkat edilir. Öncelikle her iki meme arasında şekilsel bir farklılık, meme cildinde herhangi bir renk değişikliği, şişkinlik, portakal kabuğuna benzer görünüm, meme başında akıntı olup olmadığına bakılır. Sonra iki el bele konarak öne doğru hafifçe eğilip meme cildinde çekinti ve memeler arasında fark oluşup oluşmadığına dikkat edilir. Daha sonra sol meme için sağ el, sağ meme için sol el kullanılarak meme başından başlayıp küçük daireler çizerek tüm meme dokusu içinde farklı sertlikte bir oluşum olup olmadığı kontrol edilir. Amaç, bireyin kendi meme yapısını tanıması ve oluşabilecek değişikliklerle ilgili farkındalık sağlanmasıdır” diye konuştu.
“Erken teşhis önemli”
Meme kanserinin tedavisinde başarının temel unsurunun erken teşhis olduğunu da vurgulayan Apaydın, şunları kaydetti:
“Erken teşhis ettiğimiz hastaların büyük kısmında memenin tamamen çıkarılması gerekmez. Sadece tümörlü alanın çıkarılması yeterli olur. Dolayısıyla bu hastaların estetik kaybı daha az gerçekleşir. Bu hastaların bir kısmına kemo (ilaç)-radyo (ışın) terapi yapılır. Erken tanının birbirinden ayrılmaz üç unsuru vardır. Bahsettiğimiz şekilde kişinin kendi kendine meme muayene yapması. Düzenli doktor muayenesi. 40 yaşından sonra en geç 2 yılda bir, risk faktörü ve takip edilmesi gereken lezyon varlığında doktorun önerdiği aralıkta mamografi ve diğer radyolojik görüntüleme yöntemleri ile hastanın takip edilmesidir. Yaşın daha az olduğu durumlarda ise adet görmeye başlamış her genç kadının 20 yaş altında bir kez; 20 yaşında bir kez, 20 yaşından sonra da risk faktörleri değerlendirilerek hekim tarafından belirlenen aralıklarla meme muayenesi önerilir. Bu düzenli kontrol disiplinli bir şekilde yapıldığı takdirde hastalığı erken fark etmek her zaman mümkün olur.”
“Hayata pozitif bakın”
Meme kanserinden korunma yollarına ilişkin de bilgi veren Apaydın, sözlerini şöyle sürdürdü: