Dünyada insan nüfusunun gittikçe artması, mevcut sorunlara yenilerini ekliyor. Nitekim nüfus sorunu küresel ölçekte ekolojik ve stratejik boyutlarıyla ne denli etkilere sahip olduğunu bize olumsuz çıktıları ile göstermektedir. İşte bu yüzden daha iyi yönetilen bir dünya için artan nüfusun yarattığı; gıda ihtiyacı, işsizlik, toplumsal kargaşa, savaşlar, yoksulluk, göç hareketleri ve doğal çevreye verilen zararların boyutlarını tartışmak gerekiyor. Nüfus artışı ile birlikte tarım alanlarının yok olması, hava ve su kirliliğinin artışını beraberinde getiriyor. Bunlara öteki çevresel sorunları da eklemek gerek; ormanların hızla azalması, çölleşme, seller, toprak erozyonu ve canlı türlerinin azalması. Tüm bu sorunların ana kaynağı da bir dünya gerçeği olan tüm canlıların doğal bir şekilde üreme özelliğine sahipken sadece insan türünün ekosistem tarafından kontrol edilememesi gerçeği olduğunu da anti parantez yazalım.
İki milyon yıldan bu yana dünyadaki insan nüfusu sürekli artıyor. Yaklaşık 300.000 yıl önce, insan türü tahminen ilk ortaya çıktığında, toplam dünya nüfusu 100 ila 10.000 kişi arasında değişiyordu. Nüfus bilim uzmanları bu sürekli artış sırasında üç büyük sıçramanın yaşandığını düşünüyorlar. İlk sıçrama iki milyon yıl önce olmuş. İnsan, alet yapmayı keşfetti. Böylece ömrünü kısaltan doğa koşullarına ve vahşi hayvanlara karşı koymada önemli bir ilerleme gösterdi. Nüfus artışındaki ikinci büyük sıçrama, yaklaşık 10.000 yıl önce, tarımın keşfiyle yaşandı. Tarım sayesinde dünya nüfusu 5-10 milyondan 150-300 milyona (Milat dolaylarında) yükseldi. Dünya nüfus artışındaki üçüncü sıçrama, Sanayi Devrimiyle birlikte oldu. 19. yüzyılda Avrupa’da insanların yaşam düzeyi yükseldi; temizlik ve sağlık düşünceleri değişti; tıp, temizlik ve beslenme alanlarında büyük ilerlemeler oldu. Örneğin, insanlar hastalıklarla mikroorganizmalar arasındaki ilişkiyi bu yüzyılda keşfettiler.
Dünya nüfusu 1600 yılında 500 milyon iken 1825’de 1 milyara, 1900’de 1,61 milyara, 1930’da 2 milyara, 1957’de 2,8 milyara yükselmiştir. Nihayetinde günümüz itibariyle dünya nüfusu 8 milyar kişiye ulaşmış bulunmaktadır. Bu artışın en büyük nedeni teknolojik gelişmeler sayesinde hem insanın ortalama ömrü uzamış, hem de nüfus artışı hızlanmasından kaynaklanmıştır. Dünya nüfusu aynı hızla artmaya devam ederse, yaklaşık 41 yıl sonra dünya nüfusu ikiye katlanacağı uzmanların ortak görüşü. Yine ABD'li uzmanlar 2075 yılında dünya nüfusunun 30 milyara yükseleceğini tahmin etmektedirler. Dünya nüfusunun artış seyri "geometrik dizi"deki rakamlar gibi olduğu görülmektedir. Yani 2, 4, 8, 16, 32, 64... şeklinde artmaktadır. En korkunç artış modeli de matematikte geometrik olanı olduğu bilinen bir gerçek.
Nüfus artışında akla gelen en büyük sorun dünyanın yaşadığı açlık sorunu. Yaşanan açlık sorununda aslında global ölçekte besin yetersizliğinin olduğunu söylemek imkansız. Asıl sorun besine erişimdiki dengesiz durum. Kurumsal anlamda yeterli besin kaynağına sahip olan dünya maalesef bu besini dengeli dağıtma konusunda yetersiz kalıyor. ABD’de kişi başına düşen gayri safi milli hasıla 12.000 dolarken Mozambikte bu rakam 80 dolar. Bu örnek dünyadaki gelirin eşitsiz dağılımına çok net bir örnek teşkil ediyor. Bu örnek iki ayrı kıtanın karşılaştırması olması hasebiyle bizleri fazla tatmin etmezse bile başka bir örneği ülke içerisinden verelim. Meksika’da nüfusun en zengin %20’lik diliminin ulusal gelirden aldığı pay %58 iken, nüfusun en yoksul %20’lik diliminin aldığı pay %3’tür. Aynı ülke içerisindeki gelir dağılımdaki uçurumu düşünebiliyor musunuz? Gelir dağılımındaki adaletsizlik normalde olmaması gereken bir sefaleti ülke gündemine taşıyor.
Bu arada bu konu ile ilgili güncel bir haberi de yazımıza taşımamız konunun önemini daha da çarpıcı hale getirecek. Haber kanallarına düşen bilgilere göre Microsoft’un kurucusu Bill Gates: “Çok yüksek tıbbî maliyetler sebebiyle yakın gelecekte hasta ve sağlıksız insanların hayatlarına son vermek için ölüm komisyonlarına ihtiyaç duyulacak.” demiş. Bu korkunç tahmin önü alınmayan nüfus artışının risklerine başka bir pencereden getirmesi yönü ile enteresan. Bill Gates’in virüs ve tarım konusundaki tahminlerini de hatırlatmakta fayda görüyorum.
Dünyadaki yeterli besin kaynağı stoku bulunmasına karşın yaşanan sefalete acı bir örnek vererek yazımıza son noktayı koyalım. Brezilya'nın gecekondu mahallelerinden birinde Carolina Maria de Jesus adında bir yazar, kitabında, "Açlığın rengi sarıdır" demiş ve bunu çöp tenekesinde bulup yediği kuru bir ekmek parçasından sonra renginin değişmesinden anlamış. Çünkü az da olsa doyduktan sonra bu sarı renk yitip gitmiş birden” diyerek bu konunun acı tarafını gözler önüne sermiş.
Bu yüzden artan dünya nüfusuna karşı önümüzdeki en büyük görev dünya kaynaklarını tüm insanlar arasında eşitçe bölüşümü konusunda ortak bir çaba ortaya koymak olmalıdır.