Yeni dünya düzeninde her şeyin değişime uğradığı gibi eğitimin de köklü bir değişime ihtiyacı vardır. Altyapısı olmayan anlık kararlarla yenilik olması mümkün değil. Yenilik ancak köklü bir değişimle ortaya çıkar. Bu değişimi gerçekleştirmenin yolu da cesarettir. Bir cesarettir ki bu bütün güzellikleri ortaya çıkartmaya yeterlidir. Anlatmak istediğim konu henüz tazeliğini koruyan karne mevzusudur.
*
Karne, hepinizin bildiği üzere bir dönem ya da bir yılın sonunda öğrencilere verilen belgedir. Bazen bir evde güzel bir çerçeveye takılıp duvarda duruyor. Bazen de bir çöp yığının kenarında isim gözükmeyecek şekilde yırtılmış olarak görebilirsiniz. Karne dağıtmak ve almak, öğrenci/öğretmen psikolojisinde incelendiğinde oldukça şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarıyor.
*
Aynı öğretmen bir öğrenciye takdir verirken başka bir öğrenciyi belgesiz eve uğurluyor. Geleneksel ölçme modellerine o kadar kendimizi kaptırmışız ki belki de ailesinden ilgi görmeyen bir öğrencinin başarısızlığına biz de bir tokat vuruyoruz. İçinde bin bir acıyı taşıyan bir çocuğa ümit verici bir karne görüşü ile eve uğurlayan sistem de bir karne hak etmiyor mu?
*
Başarı odaklı bir ölçmeyle okulun son dersi adeta bir ceza ve ödül günü gibi duruyor. Takdire dayalı bir sistemde bir dönem boyunca okula gelip ama belge almayan bir öğrencide ağır bir özgüven tahribatı bırakmaz mı?
Karneler, çocuğun bir konudaki akademik çalışmalarına karşı gerçekten doğru bir sonuç mudur? Tüm bu soruların gölgesinde bu ülkede belki de takdir koleksiyonu olan Prof. Dr. Ahmet Gülce , meslektaşı olan Konya Selçuk Üniversitesinde görevli Doç. Dr. Celalettin Özdemir'i bıçaklayarak öldürmekten alı koymadı. Yine çevrelerinde zararsız gibi görünen Galatasaray Lisesi akabinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) mezunu Atalay Filiz, 3 kişiyi öldürerek gazetelere "Okumuş seri katil" olarak yerini almıştı.
*
Yüksek eğitim her zaman istenilen bir izlenim bırakmaz. Filiz Atalay gibiler de okul sıralarının en iyilerindendi, sonuç 3 can aldı. Başarı odaklı bir sitemde iyi insan yetiştirme karnesinde hepimizin kırıkları var. Çalışkanı ödüllendirdiğimiz tembelini ise cezalandırdığımız bir sistemde kaliteli insan yetiştirme sorunumuz gittikçe derinleşiyor.
*
Okumanın ve başarılı olmanın insan olmanın yeterli şartı olarak görüyoruz. Bu gerçekten yeterli mi? Tabii ki de değil. Evinde odası bulunan ve maddi durumu iyi birini takdirle ödüllendirebilirsiniz ama ilerde bunun kibirli olmayacağı anlamına gelmez.
*
Dışlanmış,eğitimini arka sıralarda geçmiş ama efendiliği ile bin proföre taş çıkartacak Kettle ustasına yatırım yapmamız gerekir. Karne günleri zararlı ve tehlikeli bir gündür. Bugünü çalıştay haftası olarak değiştirip bir hafta boyunca öğretmen, veli ve her bir öğrenci için zaman ayırsa ilerde daha güzel günler olur. Yıl içindeki cılız veli toplantıları, eğitimde aileyi ön planda tutmak için yeterli değildir.
*
Tabii ki bu da yüksek ahlaklı samimi bir şekilde olmalıdır. Öğretmenler not vermesin, not alsın. Ahmet neden takdir aldı ya da Ayşe neden belgesiz , gözü yaşlı eve gitti? Çocuklarımızın hayat motivasyonunu zinde tutan ,samimi kararların alınması umuduyla.
*
Çocukların karnesindeki kırık notlar için güzelleme yapmayacağım. Yıllardır kırık not için söylemesine rağmen üzülen öğrencilerimiz var. Kırık not alan öğrencileri teselli etmenin yolu, onların kırık notlarındaki yolculuğuna eşlik etmektir. Tabii anlattığı dersten sıkılan öğretmene bir söz söylesek taşlanır mıyız bilmem ama kırıkları veli, öğretmen ve okul ikliminden de bağımsız ele alamayız.