DOKSANLI YILLARDA KIZILUŞAĞI KÖYÜ VE İÇİNDE BARINDIRDIĞI TARİH

Kızıluşağı köyü, yeni adıyla Bölünmez. Malatya ili, Pütürge ilçesine bağlı ve ilçeden 27 km güney doğusunda; Gerger ilçesi ile sınır olan şirin bir köy. Pütürge’ye gidebilmek için Bey dağından geçmen gerekiyor. Dağın zirvesinde tavanı ahşap damı toprakla

Kızıluşağı köyü, yeni adıyla Bölünmez. Malatya ili, Pütürge ilçesine bağlı ve ilçeden 27 km güney doğusunda; Gerger ilçesi ile sınır olan şirin bir köy. Pütürge’ye gidebilmek için Bey dağından geçmen gerekiyor. Dağın zirvesinde tavanı ahşap damı toprakla örtülü bir lokanta vardı. Yörenin doğal ve nefis yemeklerini önüne getirirdi garsonlar. Akşama kaldıysan gaz lambasının ışığında yemeğini yerdin. Yola devam ederken Kemal Sunal’ın köyünün yol ayırımından ve Şiro çayını geçtikten sonra ilçeye varırdın. Pütürge’den köye giderken dağlara paralel bir yol takip edersin. Köylülerin dere dedikleri alabildiğince uzun ve derin bir vadiyi geçtikten sonra virajlı yokuşları tırmanarak varırsın. Köy heybetli bir dağın yamacına kuruludur. Yerleşim olarak her aile kendi korusu içinde evini inşa etmiş. Evlerin dört bir tarafı dev ceviz, dut ve kavak ağaçları ile kartpostallık manzaralar teşkil ediyor. Evlerde genel olarak avlu bulunmaz. Hemen bitişikte tarlalar olur. Bu evlere yakın tarlalara her çeşit meyve ve sebze ekilir. Tarlalara hayvan gübresi dışında hiçbir gübre kullanılmadığı için sebze ve meyvesine doyum olmaz.

Doksanlı yıllarda köyde kapalı su şebekesi olmadığı için her mahallede en az bir çeşme bulunurdu. Bu çeşmelerin başında suya gelen genç kızlar kendi aralarında dakikalarca sohbet ederlerdi. Doyamadıkları sohbetlerini omuzlarında su dolu bidonları olduğu halde kızlardan birinin evinin önüne gelindiğinde de dakikalarca ayak üstü sohbete devam edilirdi. Köyde bahçelerini sulamak için köyün dört bir yanı arklarla çevrili idi. Her akşam iki veya üç evin bahçe sulama sırası olurdu. Nizasız bir şekilde sulama işi tamamlanırdı. Su o heybetli dağın dibinden akardı. O bereketli su hiç eksilmezdi. Sonbaharda ceviz hasadı yapılırdı. Kışın daha önceden kurutulmuş dutlarla beraber akşam yemeklerinden sonra evin kebanisi ev halkına ikram ederdi. Köyde yetiştirdikleri hiç bir ürünlerini dışardaki pazarlarda satmazlardı. Ektiklerini, biçtiklerini kendileri tüketirdi. Her hane bir iki keçiyi yaz aylarından başlayarak evin bahçesinde besler; kışa doğru kesip kéli dediğimiz kavurma yaparak tenekelerde saklarlardı. Tabi ki bu kavurmaları da kışın yemeklerle tüketirlerdi. Buna rağmen ekip biçtikleri ve beslemiş oldukları hayvanları tamamıyla geçimlerini sağlayamadığı için yetişkin erkekler her yıl yaz aylarında İstanbul’a para kazanmak için çalışmaya gider kışın tekrar köye dönerlerdi. Kazandıkları para ile ev halkına elbise ve diğer ihtiyaçlarında kullanırlardı.

Köy halkı eski geleneklerine sıkı sıkıya bağlı idi. Birkaç örnek verirsek: Kadınlar erkeklerin yanında asla yemek yemezlerdi. On yaşında dahi olsa karşıdan gelen kişi erkek ise; oturan kadın ayağa kalkar, arkasını döner, peştemalinin bir ucunu ağzını kapatacak şekle getirir, erkek kişi hizasını geçtikten sonra tekrar döner ve yerine otururdu. Evin odasında oturan yaşlıların önünde diğer erkekler oturmazdı. Genç erkekler kapı tarafında ancak oturabilirlerdi. Yaşlı amcaların giydikleri şalvarları hanımlarının yün ipliğinden elde dokudukları kumaştan olurdu.

Memleketimizin cömertliği Kızıluşağı köyünde zirve yapmıştı. Bir buçuk yıl köyde asker öğretmenliğim boyunca izzet ve ikramları beni derinden etkilemişti. Yabancıya hürmet ancak o kadar olurdu. Halı hazırda her biri bir yuva kuran ilkokul öğrencilerim hala gözümde sevgi ve hasretle tütüyorlar. Bu kıymetli öğrencilerimle irtibatım hala devam etmektedir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazar Yazıları Haberleri