“Ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi!” Çünkü hayat sürprizlerle dolu ve her zaman beklentilerimize cevap vermeyebilir. Bu anlayış da insanların ne kadar bencil ve bir hayli hırs küpü olduklarını gösterir ki zaten ahlaklılığın göstergesi, "iyi insanlar erdemi sevdikleri için kötü şeyler yapmaktan nefret ederler. Kötü insanlar cezalandırılmaktan korktukları için kötü şeyler yapmaktan nefret ederler" şeklinde belirtilebilir. Bu gayeyle insan hem dürüst olduğu için iyi hem de dürüst olmadığı için de kötü niyetlidir. Bu da insanın zıtlıklarla dolu bir dünya olduğunu gösterir. Nitekim bir yerde zıtlıklar varsa orda hayatın anlamı da vardır muhakkak.
Hayatın anlamı varsa bu olabilirliğin içerisinde hobiler de olacaktır. Hobiler, bir zorunluluğu teşkil etmeyebilir her zaman. Çünkü hobiler daha çok beğeni alanını oluşturur. Beğeniler alanı bana sadece zevk verebilir. Fakat bana zevk verdiği için körü körüne bağlanmamam da gerekir. Çünkü bir alanda aşırı bağlanma veya aşırı beğeni varsa bu artık tehlikelidir. Aşırılılık, körelmiş tutkuların tesirindedir artık. Bu tutkular da futbol ahlakını oluşturur. Bu ahlak, sahanın içindeki/stadyumdaki ahlaktan başka bir şey değildir.
Buradaki ahlak anlayışı, hakemi kandırmaya yönelik yapılan her türlü eylemdir. Yani hakemi aldatmak için yapılan tüm olabilirlikler mubahtır futbolcunun gözünde. Nitekim bu olabilirlilik, menfaat alanından başka bir şey olamaz. Yani kendi menfaati ve bir de kendi takımının çıkarları için yapılan her tür eylem futbolcu için doğrudur, dürüsttür yani ahlaklıdır.
Nitekim futbol ahlakını siyasi iktidarlar ya da cemaat yapılanmaları da olumsuz etkiler. Bu bağlamda iktidarlar veya cemaat yapılanması ilkin, her kaleyi kuşatmak sonra da birer birer kaleleri avuçlarına almak isterler. Çünkü her iktidarın ve her cemaatin temel gayesidir, halk yığınlarını kendi iradesinde toplatmak. Misal, Fenerbahçe Spor kulübüne yapılan şike soruşturması gibi.
Bir de başka bir ahlak anlayışı var: “fanatizm!” Fanatizm, hobiler veya beğeniler alanının bir üst mertebesidir. Buradaki anlayış, beğeni alanının aşırılılık şerbetiyle gönlün mest olması, aklın tutkunun esiri olması ve düşüncelerin kendi tarafını seçmesidir. Düşünceler/fikirler bir beğeni etrafında yoğunlaşırsa aşırıca, o fikirler hata getirir, tehlike getirir ve bir hayli kan da kokabilir. Bir yerde veya bir gönülde aşırı bağlanma veya aşırı beğeni varsa orda fanatizm yuvalanmıştır. Zaten bilinmelidir ki, fanatizm, hem bireyin kendisi hem tuttuğu takımı hem de çevresi için son derece zararlıdır ve hiçbir faydası olmayacaktır. Sadece zarar küpü olacaktır hem kendisine hem de çevresine. Eklenmelidir ki boşuna denilmemiştir: “zararın neresinden dönülürse kardır!” diye.
Yani sadece fanatizm değil, aslında her alanda aşırılılık tehlikeli ve risklidir. Zaten hayatta insan, “ağın ilmiklerine takılmış bir balık gibi çırpınır.” Çünkü insanın hayatı budur, bundan ibarettir. Sen hayatı yaşayamazsın, hayat seni yaşatır ve o seni barındırır kendi doğasında!
Nitekim tüm çaban boşunadır, fanatizm şerbetiyle kendinden geçmiş veya tutkularının kölesi olmuş birey, futbol aşkı bu değildir veya bu olmamalıdır. Futbol aşkı veya futbol ahlakı, aslında son derece muazzam bir birlikteliği, alışverişi, renkliliği ve dayanışmayı teşkil eder. Çünkü futbol (…ki tüm spor dalları dâhil), milletler arası veya uluslar arası kültür alışverişidir, kültür etkileşimidir. Ki futbolu güzelleştiren en güzide özelliği, onun bir hobi olarak kalmasıdır. Irkçılığa, milliyetçiliğe, faşizme karşı futbolun hoşgörülü, özverili, zevkli ve beğeni popülaritesi, futbolu kıtalararası etkileşim, kültür alışverişin metaforu yapar. Futbolu, futbol yapan bu özelliğidir, ahlakını da bunun üzerine inşa etmeliyiz. Çünkü futbol ne siyasetin ne de dini cemaatlerin at koşturduğu bir sahadır. Futbol bir hobidir ve bir hobi olarak kalmalıdır. Ki azı da fazlası da bizi bozar. Onun için orta yolu bulmalıyız. Orta yolu bulduğumuz vakit, tüm spor dallarında olduğu gibi futbol ahlakı da hak ettiği erdemliliğe, erinliğe kavuşacaktır.