Hasankeyf’in sağlam bir kaleye sahip olması, batısından gelerek şehrin kuzeyine doğru kıvrılıp giden Dicle ile çevrelenmiş olması ve güneyde ulaşımı zorlaştıran Midyat dağlarına dayaması Hasankeyf’in ortaçağda en belirgin coğrafi avantajları olmuştur.
Mezopotamyanın taşının, toprağının her bir karesinde tarih ve medeniyet mührü taşıyan yerleşkelerinden bu sefer Hasankeyf’i anlatacağız. Anlatacağız derken deryadan bir katre, sadece bir damla suyu anlatacağız. Özet olarak bu tarihi kentin coğrafi durumunu ve kuruluş hikayesini yazmaya çalışacağız.
Dicle, Raman ve Botan’a el sallayan, göz kırpan Hasankeyf Ortaçağ tarihçileri tarafından Hısn Keyfa olarak bilinen Hasankeyf, Dicle nehrinin doğu kıyısında yer alır. Güneyinde Midyat dağları, kuzeyinde ise adeta petrol mahzeni olan Raman dağları bulunur.
Eski tarihlerde şehre Dicle nehri vasıtasıyla ulaşıldığı için değişik kitap ve ansiklopedilerde, “ Diyarbakır ve Cizre arasında” şeklinde yeri tarif edilirdi.
Hasankeyf’in sağlam bir kaleye sahip olması, batısından gelerek şehrin kuzeyine doğru kıvrılıp giden Dicle ile çevrelenmiş olması ve güneyde ulaşımı zorlaştıran Midyat dağlarına dayaması Hasankeyf’in Ortaçağda en belirgin coğrafi avantajları olmuştur.
Hasankeyf daha önce Mardin ilinin Gercüş ilçesine bağlı bir nahiye iken 1990 yılında İlçe statüsü ile Batman vilayetine bağlandı.
Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu hususu maalesef şimdiye kadar karanlıkta kalmıştır. Yapılan arkeolojik kazılardan da bizi aydınlatacak bulguların olmaması, kuruluşu hakkındaki görüşler, bir ihtimal olmaktan öteye gitmemiştir.
Şehrin jeopolitik yapısı, yakın bir tarihe kadar (Ilısu barajı kurulmadan önce) mesken olarak kullanılan bol sayıdaki mağaralar, insanların çok eskiden beri buraya yerleşmesini kolaylaştırmıştır.
Hasankeyf’te mağara devrinden kaldıkları intibaını veren çok sayıda (yaklaşık 4-5 bin) mağara bulunmaktadır. Bu durum haklı olarak M. Streek’e, “Hasankeyf mağara sakinlerinin başkenti olduğu” kanaatini vermiştir.
Taylor’un dediği şekilde, Hasankeyf’te gördüğünü söylediği eski Yunan, Roma, Bizans ve Arap uygarlıklarına ait paraların mevcudiyeti doğru ise Hasankeyf’in kuruluşunu en az eski Yunan dönemlerine getirmek gerekir. Lakin M. Ö. 2000 – 1000 yıllarına ait haritada Hısn Keyfa’nın olmaması, insanı ihtiyati olmaya sevk etmektedir.
Hasankeyf’in M. Ö. 8. yy’da Karluk Türkleri tarafından kurulduğu iddiası ise ilmi bir dayanaktan mahrumdur. Bu iddiaya hiç delil getirilmediği gibi kaynak da gösterilmemiştir.
Kalenin kurulması ise M. S. 4. asra rastlamaktadır. Bu asrın ortalarında Amid (Diyarbakır) çevresini ele geçiren Bizans İmparatoru Konstantinos, bölgeyi korumak amacıyla iki sınır kalesi yapılmasını emreder. Yapılan bu iki kaleden birinin adı Hesna, diğerin adı Kehpa. Kale bu şekilde tamamlanmış. Kale M. S. 363’te Erzen bölgesine merkez yapılmıştır.. Kalede çok sayıda mağara bulunması, eskiden bir yerleşim merkezi olduğunu gösteriyor. Ancak kale Sasanilere karşı siyasi bir ehemmiyet kazanınca 4. asırda daha muhkem bir şekilde yeniden tanzim edilmiştir.
KAYNAK: Burhan Zengin (Kaybolmakta Olan Şehir Hasankeyf Tarihi Ve Tarihi Eserleri)