Bediüzzaman bu kubbede bulunduğu sırada dört cilt olan “Kamus-Ul Muhit” diğer bir adıyla “Kamus-Ul Okyanus’u” babu-sine kadar ezberler. Bu da 2321 sahifeye tekabül eder.
Botan coğrafyasının en büyük şehri sayılan Siirt İl’inin 12 km güney doğusunda irili ufaklı tepeciklerden meydana gelmiş, bölgemizin zengin meşe ve palamut ağaçları ile çevrili, bir o kadar da bıttım ve fıstık bahçelerinin de etrafında bolca olduğu tarihi bir kasaba. Daha önceleri Siirt merkeze bağlı bir Nahiye, şimdi İlçe statüsünde olan Tillo. Yeni adıyla Aydınlar. Bu kadim coğrafyamızın tarih ve ilim bereketiyle yoğrulmuş şirin bir Belde.
İnsan bu şirin kasaba olan Tillo’ya gittiğinde Meşhur “Marifetname” kitabının Müellifi İbrahim Hakkı, onun Şeyhi olan İsmail Fakirullah’ın da medfun oldukları türbelerin yanı sıra Dünya ile irtibatları olmasın diye yer altına inşa edilmiş ilim tahsil ettikleri dergahları, medreseleri gördüğünde; samimi bir tefekkür ile adeta 1750 yıllarına gider. Sadece ağaçların rüzgarla olan hışırtıları ve kuş seslerinin dışında hiçbir sesin olmadığı bir sadeliktedir hayalhanen. O zamanın Tillo Medreselerinde İsmail Fakirullah Hazretleri, Fakası, talebesi İbrahim Hakkı Hazretlerine ders verir ve adeta o mübarek seslerini dinliyorsundur. Tek gayeleri sadece insanlara, insanlığa doğru yolu göstermek olan bu Dâhileri temaşa etmek!! Dünya durdukça o feyiz ve bereketin yayılacağı ilim iklimini temaşa etmek ne büyük bir haz. Ne büyük bir lezzet!
1892’de üstün zekası Said Nursi’ye ders veren Alimleri tarafından Bediüzzaman unvanını verdiren; ve daha sonraki hayatında hep bu unvan ile ile anılan Said Nursi; daha 16 yaşında iken adeta ilmin merkezi mesabesinde olan Tillo’ya gitmeye karar verir. Bu ilim merkezini keşif etmek, Tillo Kasabasında medfun olan İlim Dâhilerinin (İsmail Fakirullah Hazretleri, İbrahim Hakkı Hazretleri, Şeyh Memduh Hazretleri Ve Diğer Alimler) bereket ve feyizlerini yerinde görmek, o havayı içine solumak üzere evvela bu büyük İslam Mütefekkirlerinin mübarek ve pak kabirlerini ziyaret eder. Ve dakikalarca kabirleri başında ellerini semaya kaldırır. İçinden ve sessizce bin bir dua yad eder, okur. İbrahim Hakkı Hazretlerinin Şeyhi İsmail Fakirullah Hazretleri için inşa ettiği kuleyi temaşa ederken 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde doğan güneşin İsmail Fakirullah Hazretlerinin kabrine süzülen ilk ışığı takdirle ve tebrikle tefekkür eder. Daha sonra Botan iklimine nazır; Tillo Kasabasının baya dışında, çok eski tarihlerde inşa edilmiş “Kubbe-İ Hasiye” ye gider ve orada inzivaya çekilir.
Genç (16) Bediüzzaman; Kubbe-İ Hasiye’de ki bu inziva planıyla adeta sonrasında ki bereketli ömrünün planlamasını yapar. öyle bir planlama ki müellifi olacak 130 küsur kitap külliyatının hemen hemen tüm Dünya dillerine çevrilmiş ve binlerce baskıdan geçen ve geçemeye devam eden bir plan. Yani geleceğini görür gibi. Dünya durdukça devam edecek olan bir tasarrufun planı. Dehasının zirve yaptığı bir inziva..
Bediüzzaman bu kubbede bulunduğu sırada dört ciltten ibaret olan “Kamus-ul Muhit” diğer bir adıyla “Kamus-u Okayanus’u bab-üs sine kadar ezberler. Bu da 2321 sahifeye tekabül eder.
Bediüzzaman Kubbe-i Hasiye’de inzivada iken küçük kardeşi Molla Muhammed, yemeğini bir tekyeden getiriyordu. Fakat o, yemeğin içindeki tanelerini kubbenin etrafındaki karıncalara vererek, yemeğin suyuna ekmeğini batırıp yiyordu. Bunun hikmetini soranlara cevaben de: “Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye malikiyet ve fevkalade vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için Cumhuriyetperverliklerine mükafaten yardımda bulunmak istiyorum” derdi. (A. K. Badıllı.M.T.H.)
Biz halı hazırdaki bu coğrafyada yaşayan insanların bu pak ve temiz; tüm hayat zerreciklerinin ilim ve irfan ile yoğrulmuş Ataları, Cedleri. Onların deyimi ile biz; bizler olan “Nesli-Ati.. Layık olma umuduyla.