Mesut BALTA
KUŞAKLAR, GELENEKLER VE TOPLUMSAL HAFIZA
Gelenek; kültürü geçmişten geleceğe bağlayan can damarın adıdır. Kesilmeyen ve dünyaya hayat veren bir nehir gibi çevresine hayat verir üstelik. Gelenekler koca dünyada bizler için bir kılavuz görevi de görür. Geçmiş yaşamın tüm hafızasını içinde barındıran bu inanılmaz belleğin en önemli özelliğinden biri de yazılı olmaması. Öyle bir güçle hafızalara yerleşmiş ki ortadan kaldırılması, unutulması imkansız. Çünkü Eski Yunan felsefesinde bölünemez, parçalanamaz birlik anlamına gelen monat kavramını bana her nedense hatırlatır. Geçmişle kopmaz bağı ifade eden gelenekler, doğru tespitler ile yaklaşım sergilenmediği vakit toplumlar için bugün ve gelecekte büyük riskleri beraberinde getireceği bir gerçek.
Geçmişi bugüne bağlayan temel etmen gelenekler olmasına rağmen demin bahsettiğimiz kopmaz bağ düşüncesi ile geleceğin cevheri bugünden hazırlanan yatırımı ve çabayı ifade eder. Gelecekte nasıl bir toplum görmek istiyorsak bugün yaşadığımız kültürel değerler ve gelenek cevherinin kodlarının dizilimini buna göre yapmalıyız. Nitekim günümüzde yaşayan bir birey yetmiş hatta yüz yaşında olsa bile aslında onun ruh dünyası yaşı, binlerce yıllık toplum yaşı kadar eskidir. Öğrendiği, hafızasında tuttuğu tüm birikimler geçmişten aldığının büyük bölümünü oluşturur. Özcesi bu birikim kısacık yaşamında elde ettiği hafızasından öte toplumunun binlerce yıllık kültürel geleneğinin toplamını ifade etmektedir. Geleneklerin bu gücünü en iyi sanırım Linda Sue Park özetlemiş ; “İyi korunmuş bir gelenek, kanundan daha güçlü olabilir” Kanundan dahi daha güçlü etkileri olan geleneklerin yaşamımızdaki gizli etkilerini iyi bir süzgeçten geçirmek gerekiyor.
Geleneklerin bu denli etkilerine rağmen içerisinde elbette doğru olmayan bir çok ögeleri taşıdığı da bir gerçek. Çeşitli yanlış anlaşılmalara sahip olsa bile tarihsel anlamda bir gerekçesi mutlaka bulunur. Birçok dünya uygarlıklarında diğer toplumlara ters gelen gelenekler varlığını hala sürdürüyor. Örneğin Çin’in belirli bölgelerinde sessiz bir geğirme yemeğin beğenildiğini vurguladığından tavsiye edilir. Yemek sahibine verilen değerin göstergesi oluyor geğirme eylemi. Aynı gelenek Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerinde de geçerli. Her ne kadar bizlere çok komik ve ters gitse dahi kültürün tarih içerisinde yapılanması sürecinde Çin ve Suudi Arabistan'daki bu geleneğin bir anlamı olduğu gerçek.
Kuşak çatışması olarak adlandırılan da aslında geleneklerin ve kültürün yeniden vücut bulması, değişmesi ve nesiller arası aktarımı ifade eder. Elbette her çağın kendine özgü gelenekleri ve hatta kişilikleri oluşur. Bu da yaşanan olayların, coğrafik, iklimsel etkilerinin sonucu olur. Son yüzyılda özellikle teknolojik araçların etkisi ile çok farklı kuşakların oluştuğu gerçeği var karşımızda. Yeni kişilik, gelenek ve kültürü oluşturmak için eski kuşaklar etkileşim süreci ile çatışma kaçınılmazdır. Bu çatışmanın sonucu aynı zamanda geleceğin de toplumunu, geleneklerini yaratan etkilere sahip olur. Eski alışkanlıkların yerine yaşanan çağa uygun davranış, tutum ve düşünce şekilleri yaşanan yüzyılın koşullarının dayatması şeklinde kendini gösterir. Yeni kuşaklar eskileri, demode, dar kafalı, geri kalmış biçimlerde suçlarken eskiler de yenileri saygısız, sorumsuz suçlamaları ile yargılamaktalar. Her iki tarafın yaşadığı koşullar ve kültürel birikim bu çatışmayı yaratan temel etmenler. Ancak yukarıda da vurguladığımız gibi bu çatışmanın temel sebebi eski ve yeninin sentezini yaratmak süreci ile yeniyi yani gelecek toplumunun temellerini bugünden atma arayışından başka bir şey değil.
Teknolojik ve iletişim araçları diğer çağlardan farklı olarak insan belleği yerine elektronik kültür gerçeğini yaratmıştır. İnsani etkilerden çok artık elektronik hafızanın kültürel belleği temsil etmesi diğer yüzyıllardan çok farklı bir durum yaratıyor olması da işin kırılma noktası. Anlaşılıyor ki gittikçe insan hafızasına daha az iş düşecek önümüzdeki yüzyıllarda. Bu da çok farklı sıra dışı bir geleceği bizlere anlatıyor. Canlı olmaktan çok artık kağıt üstündeki ve hatta dijital ortamlarda konumlanan kültürel geleneklerin nasıl bir yol izleyeceği enteresan bir tartışma olacağına benziyor. Ortak bir dünya kültürü mü geliyor ? Yerel kültürel renkler dijital hafızaya tümden yenilecek mi ? Sorulara önümüzdeki yıllar elbette daha net cevaplar verecek bizlere.
Toplumlar geleneklerini önemsenmek zorunda. Bunun önemine vurguyu sanırım Michel De Montaigne özetlemiş. “Hepimiz, gelenek ve göreneklerin ürünleriyiz; töreler içinde kaybolur, varlıkların özünü göremeyiz. Dallara tutunup, gövdeyle bedeni unuturuz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.