M.Emin BOZKUŞ
MEMLEKETİMİZİN KAYBOLAN MESLEĞİ ÇERÇİLİK-ATTARLIK
Hal böyle olunca zamanın çerçilik mesleği çok revaçtaydı. Köylüler için çok kıymet arz ederdi. Bu çerçilik-attarlık mesleğini yapanlar genelde Cizre’den, Mardin’den, Siirt’ten, Yeşilli ve Kabala’dan gelirlerdi.
Eskiden insanlarımızın kahir ekseriyeti köylerde yaşardı. Başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılık idi. Memleketimizde ki şehirlerin nüfusu sınırlı bir sayı teşkil ederdi. Köy insanı ile şehir insanının beşeri münasebetleri çok sınırlıydı. Veya hiç yoktu. Bunun başlıca sebeplerinden biri kültür çatışması veya ekonomik yapıdan kaynaklanıyordu. Maalesef bir kısım şehirli halk bu iki etkeni köylüye karşı olumsuz kullanıyordu. Şehirler köylere uzak kalıyordu. Çünkü şu anda ilçe statüsünde olan ilçelerimizin çoğu bucak veya köy konumundaydı. Köylüler genelde sonbaharın sonlarında şehre inebiliyorlardı. O da kışlık un stokları için aşé égır dedikleri değirmenlere binek hayvanlarının sırtında zahirelerini götürüp un yaparlardı. İdare lambaları için gaz yağı alırlardı. Rençberlik yapan köylülerin tüm işleri kendi köy ve mezralarında olurdu. Köylerinde eker, biçer, hayvanının yağı ve eti ile geçimlerini kıt kanaat yaparlardı. Tabi ki yılın diğer aylarında da şehre gidilirdi. Lakin çok seyrek olurdu. O da askere gitmek için, resmi veya zaruri bir iş için.
Hal böyle olunca zamanın çerçilik mesleği çok revaçtaydı. Köylüler için çok kiymet arz ederdi. Bu çerçilik-attarlık mesleğini yapanlar genelde Cizre’den, Mardin’den, Siirt’ten Yeşilli ve Kabala’dan gelirlerdi. Çerçilik yapan kişinin bir binek hayvanı olurdu. At, katır veya eşek. Tahtalardan monte edilmiş iki sepetleri vardı. Binek hayvanlarının yükleri eğrilmesin diye iki tahta sepeti eşit bir şekilde eşyalarla doldururlardı. Bu eşyalar: Sabun, yuvarlak ayna, iğne-iplik, çengelli iğne, kurmız: ‘Bir çeşit kök boya; sepet yapımında kullanılan buğday sapı ve kilim yapımında kullanılan tiftik ve koyun yünü bu kurmız ile renklendirilirdi. Çakmak taşı, basit kumaşlar, bıçak, kuru incir, helva, ortası delik şeker vb.
Her bir çerçinin ilgili köyde konuk olacağı bir hanesi olurdu. O köyde kaldığı müddetçe yemesi, yatması ve binek hayvanının yemini o hane karşılıksız tedarik ederdi. Köye gelen çerçi-attar konuk olacak eve gider gitmez o hanenin kebanisi yemek ikram eder ve hayvanını evin genç bir erkeği ahıra götürüp yemi verilirdi. Attar yemeğini yedikten sonra misafir olduğu evin damına çıkar ve avazı çıkıncaya kadar; heeee verne attariyéééé…. Ve sepetlerinde getirmiş olduğu tüm eşyalarının adlarını tek tek iki üç defa sayar ve nelerle takas edeceğini de anlatırdı. O tarihlerde köylerde yumurta, koyun yünü ve tiftik yünü çok kıymet arz ettiği için takaslarda mutlaka bu üç ürün olurdu.
Attar sesini tüm köylülere duyurduğu kanaatına vardığında damdan aşağı inerdi ve evin avlusunun duvar kenarına getirdiği tüm eşyaları sergiledikten sonra yan tarafa her bir tepsisi üç eşit ipe bağlı terazisini yan tarafa bırakıp müşterilerin gelmelerini beklerdi. Satışlar genelde takas ile olurdu. Çünkü köylülerde para az veya hiç olmazdı. Çerçi köye çok sınırlı geldiği için herkes alışveriş yapardı.
Bin dokuz yüz ellili yıllarda Cizre’den İdil’in bir köyüne gelen Hemedok adında bir attar; çobanların hayvanlarını otlattıkları meranın yani otlakların içinden geçen yolu kullanır. Başka da seçeneği yok. Çünkü ancak o yoldan yüklü bir hayvan geçebilir. Diğer taraflar sığ ve alabildiğince taşlık. Çobanlar attarı ve önündeki yüklü eşeği görünce hemen yola inerek yolunu keserler. Bakarlar ki eşeğin yükünün bir kısmında helva da var. Çobanlar Hemedok’a: ‘ Her birimize bir avuç helva ver öbür eşyalarına dokunmayız ve seni bırakırız?’ Hamadok: ‘Size asla bir gram bile helva vermem’ der. Verirsin vermezsin güçlü kuvvetli çobanlar helva tenekesinin ağzını zorla açar ve doyasıya helva yerler. Boşalan tenekeyi de yere fırlatıp sürülerinin başına geçerler. Hemedok’un çağırış ve bağırışları hiçbir fayda sağlamaz. Bu hengamede Hemedok akıllı bir düşünce ile çobanların yüz şekillerine bakar, unutmamak üzere zihnine nakş eder. Tabi ki çobanların hesaba katamadıkları bir şey var. O da attarın köye gidip çobanlar tarafından soyulduğunu söyleyeceğini. Belki de hayatlarında hiç yemedikleri bu helva içinde şikayet edileceklerini bildikleri halde bu riski alırlar. Hemedok köye vardığında üstünün dağınık olası, eşeğinin yükünün perişan bir durumda olması attarın yolda soyulmuş olduğu köylüler tarafından hemen anlaşılır. Kim yaptı, ne oldu sözleri her köylünün ağzından kendiliğinden çıkı verir. Attar yükünü indirir indirmez soluğu köy ağasının evinde alır. Olup bitenleri tek tek anlatır. Ağaya soygun yapan çobanların eşgallerini tane tane söyler. Ağa tahmin ettiği çobanların babalarını evine çağırır ve durumu onlara anlatır. Aile reisleri mahcup olur. Zarar misliyle ağa tarafından çobanların ailelerden alınıp Hemedok’a verilir. Çobanlar çağrılır, yaptıkları yanlıştan dolayı özürler dilenir. Çobanlar tek tek Hemedok’un elini öper ve tatlı sona varılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.