M.Emin BOZKUŞ
MEMLEKETİMİN ANNELERİ
Herhangi Bir Yerde Oturuyor Durumda Olan Bir Ana Eğer Karşı Taraftan Bir Adamın Geldiğini Görse Ayağa Kalkar, Peştemalini Ağzına Götürür Ve Vakar İle Kendi Önüne Bakardı. Adam Geçtikten Sonra Tekrar Yerine Otururdu.
Anneler üzerine çokça atasözleri yazıla gelmiştir. Hakları manen ödenmez olan analar ile ilgili değişik platformlarda oturumlar düzenlenmiş, değişik makaleler yazılmış, halka mal olmuş duayen şairler analar ile ilgili methiye tarzında çokça şiirler yazmış.. Bendeniz de hafsalamın yettiği yere kadar bu hakları ödenmez anaları biraz olsun anlatmaya çalışacağım. Bu arada Analarla ilgili iki anonimleşmiş altın mesabesinde cümle ile başlamak gerekiyor ise..” Cennet Anaların Ayakları Altındadır”, “ Ananın Bastığı Yavru İncinmez”.. Birincisi Hadis. İkincisi Ata Sözüdür.
Çocukluğumuzun çilekeş, emektar, o kadarda edep ve haya örnekleri olan analarımızı anlatacak olursak; insan nereden başlayacağını kestiremiyor. Bu arada Dr. Dana Suskınd Otuz Milyon Kelime adlı kitabında ‘Beynimizin fiziksel olarak büyümesi büyük ölçüde dört yaşımıza kadar tamamlanır.’ İste bu dört yılda anne o hamurumuzu şekillendiren baş aktördür.
Çocukluğumuzun anaları hem ana, hem eş, hem işçi, hem danışman. Yani evin her derdi ve müşkülatında birinci derecede sorumlu kişi konumundaydılar. Bu yazılanların açılımını yapacak olursak; ormandan tandırda yakmak için toplayıp sırtına vurduğu çalı yükü ile evin yolunu tutarken doğum sancılarına yakalanan, Berriye dediğimiz ova düzlüklerinden göçüyle beraber Faraşin veya Herekol yaylalarına revan olmak için tüm mal varlığını birkaç katırın sırtına yükleyip yolda doğum sancısını tutarken telaşa kapılan! Utanan, haya edip mahcup olan ve bir telaşla en yakın bir eve veya barınağa sığınıp tenha ve kamufle bir yerde doğumunu gerçekleştiren ana! Ve doğurmuş olduğu çocuğunu sütten kesilinceye kadar sadece kendi sütüyle besleyen; eğer kendi sütü yetmiyorsa ve yavrusu aç kalıyorsa sütü kesilmemiş başka annelere emzirmek için ev ev dolaşan ana! Ekin zamanında elinden orağı hiç düşmeyen ana! Ekinlerini kilden, çamurdan yapılmış ambarlara, samanını da samanlığa yerleştiren ana! Kışın ev ve ahırlar damlamasın diye baştan sona tüm ev ve ahır damlarını çamur sıva ile sıvayan ana! Bunca işlerin arasında evin insanları için ekmek pişiren ana! Babaların bin bir zahmetle su değirmenlerinde öğüttüğü ( arpa, buğday veya darı ) zahireyi büyükçe bir teştte yoğurur sac veya tandırda ekmek haline getiren ana! O zamanlar diğer gıda ürünleri çok az olduğundan insanlar fazlaca ekmek tüketirlerdi. Çünkü çocukluğumdan biliyorum oyun oynarken dahi elimizden ekmek eksilmezdi. Elimizdeki ekmeği hem ısırır hem de oyunumuza da devam ederdik. Bundan dolayı analar günde bazen iki defa tandır yakarlardı. Ancak bu şekilde evin nüfusuna ekmek yetiştirebiliyorlardı. Herhangi bir yerde oturuyor durumda olan bir ana eğer karşı taraftan bir adamın geldiğini görse ayağa kalkar peştemalini ağzına götürür ve vakarla kendi önüne bakardı. Adam geçtikten sonra tekrar yerine otururdu. Eve misafir gelen saygın erkeği-adamı eşiyle ve evin diğer fertleriyle karşılar hoş geldin der ve sağ omuzunu öperdi ana.
Okulların açılmasıyla annelerde bir telaş başlardı! Çünkü o ananın kaç tane çocuğu okula gidecekse daha önceden kumaşını aldığı siyah önlüğünü kendi elleriyle ölçer, biçer, attardan (çerçi) aldığı iğne ve iplik ile diker ve giydirirdi. Capun kumşından yapmış olduğu yakalığını da boyunlarına takar okullarına gönderirdi. Çocuklarıyla okula gitmeye imtina ederdi. Utanırdı. Konulmuş kaide ve töreler anaların gitmesine müsaade etmezdi. Giyaben öğretmene eti senin kemiği benim kabilinden tevekkel ederdi. Sözüm ona şimdiki bazı veli konumundaki analar gibi öğretmene bağırarak; “ karşı sırada oturan öğrenci benim çocuğuma ters bakmış ve sen sesini çıkarmamışsın öğretmen? ” deyip okulun müdür yardımcısını, okulun müdürünü atlayarak: “Bak öğretmen seni maarif müdürüne şikayet edeceğim..” Demezdiler o analar şimdiki anaların basısı gibi.
Ne yazık ki o anaların kahir ekseriyeti bulunduğumuz Dünyadan göçüp gittiler. Onlar şimdi ebedi istirahatgahlarıdadırlar. Kalanlarında hemen hemen hepsi bizlerin şevkat ve merhametine muhtaç haldedirler. Kendi ihtiyaçlarını kısmen veya tamamen yerine getiremez duruma gelmiş vaziyettedirler.
“ Cennet Anaların Ayakları Altındadır. Ve Ananın Bastığı Yavru İncinmez.” sözlerinin fiiliyata geçme zamanı tamda bu zamandır diye düşünüyorum. Acaba bu sözlerin gereğini biz evlatları olarak yerine getire biliyormuyuz? Veya yerine getirebildik mi?
İhtiyaçlarının büyük bir kısmını yerine getirebilecek güç ve kuvette olmayan, takatten düşmüş emektar validelerin bu zaruri ihtiyaçlarını karşılayabiliyormuyuz? Onların terbiyesiyle büyümüş bizler; yeni nesle; yanı evlatlarımıza onların ahlak, edep ve yüksek kalitedeki insani düşüncelerini verebiliyormuyuz? Çocuklarımıza her platformda bu ari, pak, temiz, saygı ve şefkat timsali, yüksek ahlaklı analarımızı anlatabiliyormuyuz? Baş tacı annelerimize saygı ve hürmetle..’
CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR. ANNENİN BASTIĞI YAVRU İNCİNMEZ.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.