Ömer AYDA
Emeğin Sessizliği
Gazetelerin ölümü uzun zamandır tartışılan konular arasında yer alırken her şeye rağmen yazılı basın hayatta kalmaya devam ediyor. Gazetelerin varlığı herkeste derin izler bırakırken benim için de çok mühimdir. Özellikle bir gazetenin köşesi her zaman ilgimi çekmiştir. Küçükken gazete alır eve getirip heceleyerek gazetelerin köşelerini okurdum. O günlerde toplumsal konuları yazanlar daha çok ilgimi çekmişti.
*
Elbetteki büyüdükten sonra öğrendim ki her gazetenin dili, rengi ve konuları farklıdır. Her gazete bir fikre hizmet ederek farklı bir ideoloji barındırır. Aynı zamanda gazeteleri ortak bir paydada buluşturan sloganlarında genellikle “Tarafsızlık” kelimesi bolca yer alır. Oysaki hepsi bir taraftır ve kendi tarafına göre haber yazar.
*
Hatta büyük gazetelerde yazan köşe yazarları, yazdıkları yazıları gazetenin hukuk danışmanlarına okuttuktan sonra yayınlatırlar . Çünkü yazılan yazıların hukuki, etik kuralları ve insan haklarına saygınlığı çok önemlidir. Acaba ülkemizde bu inceliği gösterip yazılarına ve konularına dikkat eden kaç gazete ya da köşe yazarı var, bilinmez. Yazar bolluğu olan ülkemizde bir gazeteye düşen köşe yazarı sayısı gün geçtikçe artıyor. Yazmak elbetteki iyidir, hatta toplumsal konuları yazmak bambaşka bir hassasiyet ister.
*
Özellikle kendi dertleri içinde boğulan insanların üstüne toplumsal konulara samimiyetle eğilmesi kıymetlidir. Ben de bugün bu köşede hepiniz tarafından bilinen, toplumda dillendirilen bir gerçeğe dokunmak istiyorum. Bu gerçeğe geçmeden önce gündemde sıcaklığını koruyan ve ne yazık ki hiç bir şey yapamadığımız İsrail’in Refah’a yaptığı katliamı yazacak kabiliyetim yok ama Cizre’deki emek sömürüsünü ebelemek istiyorum. Bazı esnaflarımız, yanındaki emekçisini endişe verici koşullar altında çalıştırıyor. Emek sömürüsü sandığınızdan daha yaygın ve bunu çeşitli sektörlerde görüyoruz.
*
Mağdurlar genellikle işgücü piyasasındaki savunmasız insanlarımızdır. Çoğu 12 saati aşan kötü çalışma koşulları altında çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyor. Birçoğumuz her cuma günü işçi haklarını suistimal eden bu esnaflarla ne yazık ki aynı safta namaz kılıyor. Sigortasız ve ağır çalışma koşullarını kabul eden birinin alın terinin hakkını vermemekte ısrar edenlerin hiçbirinin bahanesini dinlemeyin.
*
İşverenler emekçilerine üstten bakmadan onların size ekmek verdiğini asla unutmayın. Asgari ücret bile vermeden 30 gün boyunca sizin için çalışan işçinin hakkını asla yemeyin. Biz kazanmıyoruz demeyin; işçinin, emekçinin gerçek hakkını verseydiniz emin olun memleketinizde birden fazla eviniz ve şehir dışında da yazlığınız olmazdı. Yıllardır sömürdüğünüz işçiler üzerinden kazandığınız zenginliğin de havasını atmanız tüm olanların cabası.
*
1’e aldığınızı kaça sattığınızı biliyoruz. Eşitsizliğin giderek arttığı bir dönemde kazandığınızı adil bir şekilde paylaşmıyorsunuz. Küçükken esnaftan tutun büyük şirketli mağazalara kadar işçilere hak ettiklerini vermiyorlar. Hele ki o baba parasıyla zengin olan patron çocukları, onlar kollarını kartal edasıyla açarak uçacakmış gibi yürüyorlar. Oysaki nerede hangi çıkar ve menfaat için eğildiklerini herkes biliyor .
*
Bu yazıda emekçinin 1 TL’sini bile heba etmeyen esnafları ve işverenleri tenzih eder, emekçisini hor kullananlar ise her cümleyi üstüne alması dileğiyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.