Abdullah KALKAN
BİZ Mİ SUÇLUYUZ, ÇOCUKLARIMIZ MI?
Son zamanlarda dışarıda gördüğüm, şahit olduğum genç ve çocuk manzaraları, basına ve sosyal medyaya yansıyan çarpık ilişkiler ve sözüm ona itiraf ve ifşa videoları, aileler içerisinde kopma noktasına gelen ebeveyn-çocuk bağları beni bu yazıyı yazmaya mecbur kıldı.
Hâlâ umudunu koruyan ve istisnalar kaideyi bozmaz inanınca olmama rağmen, Cizre’mizde tanık olduğum bazı yaşanmışlıklar ve bazı olaylar beni hakikaten olumsuz yönde etkiliyor. Aslında benden çok daha fazla olaya tanık olan sizleri benden daha üzmeli ve derhal önlem almaya, harekete geçirmelidir.
Medeniyetlerin beşiği, Kadim Mezopotamya’nın incisi, âlim ve ulema yuvası olan Cizre’mizde daha çocuk denilebilecek yaşta olan gençlerimizin ve genç kızlarımızın moda ve çağdaşlık adı altında yaşadıkları yaşam ve sergiledikleri tavırlar yakın bir gelecekte bizleri bekleyen dramatik bir tablonun beklediğini göstermektedir. Çok uzak değil, belki 20-30 yıl sonra eski Cizre aile ilişkilerinin bitmiş olacağını kestirmek zor olmamalıdır.
Gazetemizin tüm yaş gruplarına açık olmasından ve terbiyemin bazı şeyleri yazmama izin vermediğinden dolayı, birçok telefondan birçok telefona kanserin yayılmasından çok daha seri bir şekilde yayılmış olan o itiraf ve ifşa safsatalarına değinmek istemiyorum.
Biz Cizre’de mi yaşıyoruz denilebilecek bir zaman dilimindeyiz. Dicle Nehri kenarında, Park ve yeşil alanlarda, ara sokaklarda, kışın bu soğuk günlerinde bile yarı açık gezen çocuk yaştaki çocuklarımız, asrımızın en büyük düşmanı belasına saplanmış olan erkek çocuklarımız ve sosyal medyaya esir düşmüş aile ortamımız…
Bu saydıklarımın hepsini çocuklarımız yapıyor olabilir. Ama bu tablonun en büyük mimarı bu ortama düşmüş olan çocuklarımız değil, bunun olabileceğini bile bile müdahil olmayan ebeveynlerdir. Çocuğu uyuşturucu çöplüğüne saplanmış olan babaya niye böyle oldu diye sorsan ,vereceği cevap ona tüm imkanlarımı seferber ettim.Daha ne yapayım ki.Yine oğlunun elinde sigara ve içki bardağını gördüğünde erkektir yapar diyen baba suçlunun ta kendisidir.
Annelere gelince;
Ben giyemedim o giysin.
Ben yapamadım o yapsın.
Ben yaşamadım o yaşasın. Mantığı ile hareket ettikçe çocuklarının hazin sona doğru bir yolculuğa başladıklarını asla unutmasınlar.
Tarihin bir diliminde hırsızlık yapan bir çocuğu darağacına asmak üzere meydana götürürler, az sonra idam edilecek olan çocuk ısrarla son bir defa annesini görmek istediğini söyler. Çocuğun ısrarlarına dayanamayan askerler annesini bulup getirirler. Çocuğun eli arkadan bağlıdır, annesine dilini çıkar öpeceğim der. Kadın anlamsız bulduğu için dilini çıkarmak istemese de çevrenin baskılarına dayanamayıp dilini çıkarır. Hırsızlıktan suçlu olan çocuk annesinin dilini ısırarak koparır. Kadın kan içinde yere düşer. Çocuğa niye bunu yaptığına sorarlar. Çocuğun cevabı hepimizi bir ders niteliğindedir.
‘ben hırsızlık yaptığımda bana yaptığımın yanlış olduğunu anlatsaydı ben bu işi yapmayacaktım.’
Yazar Thomas Scott, hiçbir insan bu dünyaya mutlu ve eğitilmiş bir çocuk kadar önemli bir miras bırakamaz. Demiştir. Asil neslimizin devamı açısından ebeveynler her zamankinden daha fazla duyarlı etmek zorundadır.
Unutmayalım ki, çocuklarımızın ilk rol modelleri bizleriz. Çocuk, daha donmamış beton gibidir. Üzerine ne düşerse iz bırakır. Çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediye zamandır. Onların belki de nasihatten daha ziyade çok iyi örneklere ihtiyaçları vardır.
Hep beraber iyi örnek olalım inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.